Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Anayasa Mahkemesi ve AKP'nin imaj savaşı

Son zamanlarda Anayasa Mahkemesi’nin imajıyla ilgili ilginç veriler ediniyorum.
Dün sevgili Aslı Aydıntaşbaş Anayasa Mahkemesi’ne karşı AKP’nin stratejisini akıllıca bulduğunu yazmıştı.
Kapatılma davası sürecinde AKP’nin “AKP kapatılmayacak” söylemini bir stratejiye dayandırmıştı.
Bu söylem, Mahkeme’yi rahatlatıp kapatmama kararını rahat verebilmelerinin yolunu açmak için işe yarayacak bir stratejiymiş.
Bir anlamda AKP, Anayasa Mahkemesi’nin kapatmama kararının önünü açıyormuş.
Yazıda “imaj”, “strateji” kavramları da geçince, bu konuda ders veren biri olarak kendi fikrimi yazmam zorunlu oldu.
AKP’nin “AKP kapatılmayacak” söylemini (AKP kapatılmasa bile) akıllıca bulmam olanaksız.

Nedenlerini özetleyeyim;

1. Bir kere AKP’nin “AKP kapatılmayacak” söylemine strateji demek zor. Hakkında kapatma davası açılan bir partinin başka bir şey söylemesi zaten mümkün değil.
Bu cümleyi sıkça söylemelerinin nedeni strateji değil, elleri mahkum, başka çareleri yok. “Evet kapatılacak” demeleri varlıklarını anlamsız kılmaz mı?
Kendilerinin bu mecburiyete strateji adını koymuş olmaları, iletişim yönetiminde bir stratejinin var olduğu anlamına gelmez.
2. Tersine “AKP kapatılmayacak” söylemi gerilimi yükseltir. Mahkeme üyeleri üzerindeki baskıyı artırır ve kapatmama kararına yakın üyeleri ters köşeye itme ihtimali daha fazladır.
Biz buna zıtların çekimi deriz, bilirsiniz.
3. AKP’nin bu söylemi bir stratejiye dayanıyorsa o da Mahkeme’ye dönük değil, olsa olsa kendi iç kamusunu bir arada tutmaya yöneliktir.
4. Dahası kapatılacağını düşünen AKP’nin tam tersi düşünceyle kamuoyunu oluşturma çabası risklidir. Parti kapatıldığı takdirde AKP kamuoyunda öngörüsünü yitirmiş bir parti haline gelir. Ya da halkta aldatılmış hissi oluşma olasılığı yaratır.
AKP’nin kamuoyu nezdinde “olmayan stratejisi”ne strateji süsü vermesi kendi bilecekleri şey.
Önemli olan Erdoğan’ın “AKP kapatılır da Gül yasaklı olmazsa” varsayımına göre bir stratejisinin olup olmadığı.

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İMAJINA GELİNCE…

Anayasa Mahkemesi denince genelde akla üç sıfat gelir; “yüce”, “yüksek” ve “üst”.
Bir de hukuk esvabıyla rejimin koruyucusu oluşu.
Son zamanlarda AKP’nin kapatılma davası sürecinde Mahkeme’ye yeni bir imaj giydiriliyor: Siyasi bir kurum imajı.
Bu imaj nasıl giydiriliyor?
Kapatma davasına “Bu siyasi bir dava” yaftası yapıştırılarak.
Kastedilen davanın içeriği değil elbette, o zaten siyasi.
Kastedilen ve derinden derine söylenen “davanın açılmasının” siyasi bir amacı gerçekleştirmek için siyasi bir araca dönüşmesi.
Nedir o amaç?
Devletin ve rejiminin korunması.
Öyleyse Anayasa Mahkemesi’nin siyasi amaçları olan siyasi bir kurum imajına dönüşmesinin sakıncası niye olsun?
Devletin üst mahkemesi kendisinin de varlık nedeni olan rejimin korunması yolunda işlemeyecek mi?
Siyasi partilerin suç örgütlerine dönüşmedikleri sürece kapatılmaması gerektiğini düşünen biri olarak söylüyorum bunu.
AKP’nin kapatılması siyasi bir dava ise Anayasa Mahkemesi de siyasi bir kurumdur.
Nasıl ki AİHM, KKTC’yi, KKTC Devleti’nin varlığını görmezden gelerek Güneye tazminat ödemeye mahkum ederek AİHM’nin siyasi karakterinin altını çizmişse, öyle.

AKLIMDA KALAN

Telekom’u bekleyen tehlike: CHP’nin dinlenmesi skandalının (herkesin kendisinin dinlendiğini düşündüğü ülkede bunun neresi skandalsa) hemen arkasından Vakit gazetesi Telekom’dan aldığı bir belgeyi kanıt gösterdi. Belgeye göre gazetenin telefonuyla CHP Genel Sekreteri’nin telefonu arasında 44 dakikalık bir bağlantı söz konusuydu. Telekom İl Müdürü imzasıyla resmi bir belge. Ama kimse belgeye inanmadı. Bir markanın güvenilirliğiyle ilgili gösterge olarak önemli. Telekom yönetiminin bu durumu dikkatle analiz etmesi gerekiyor. Güven veren markaların yükseldiği bu çağda güvenilmez bulunmak ağır yara aldırır yoksa.

(Haberturk.com 03.06.2008)