Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Ben çok safmışım...

İnsan ilişkileriyle ilgili saf bir yanım olduğu doğrudur. Bir insanın birkaç yüzü olduğuna inanırım da birçok yüzü olabileceğine inanmam. Genelde birçok yüzü vardır, sonradan öğrenirim.
Başka bir saflığım daha varmış.
Hürriyet yazarı Yalçın Doğan söylemiş. Doğrudan bana söylememiş, ben üzerime alındım.
Yalçın Doğan’a göre “Başbakan Erdoğan, Org. Başbuğ’a o ani görüşmede dün sabahki depremi haber vermiş olabilir. Aksini düşünmek saflık olur”muş, öyle diyor.
Medyanın geneline bakıyorum, benden başka aksini düşünen yok. Öyleyse Yalçın Doğan doğrudan bana saf diyor.
Ben ne demiştim? Bu görüşmede operasyonun gündeme geldiğini düşünmek cehaletin ta kendisi.
İlk NTV siyaset danışmanı Ruşen Çakır’dan dinlemiştim bu görüşmede operasyonun konuşulmuş olduğu analizini. Gözaltına alınmaların hemen sonrasında.
Çakır, Kara Kuvvetleri Komutanı’ndan ve Başbakanlık’tan yalanlama gelince de dünkü yazısında demagojiye sığınıverdi. “Yanılmışım” demek meziyet, demedi.
Oysa konunun analizi basitti. Art niyet yoksa.
İkili görüşmenin tarihi neydi? 24 Haziran. Operasyon hangi gün yapıldı? 1 Temmuz.
Bu büyüklükte bir operasyonun olacağının bir hafta önceden bilgisini vermek olsa olsa Afrika ülkelerinde olur diyeceğim. Oralarda bile olmaz. İyi ki oralarda bizim analizcilerden fikir soran yok.
Analiz çok basitti.
İki emekli generalin gözaltına alınması Kara Kuvvetleri’nin değil TSK’nın, dolayısıyla Genelkurmay’ın ilgisindedir. Bilgi verilmek isteniyorsa oraya verilir.Emekli olmak kurumla bağı koparır ama simgesel bağı koparmaz.
Analiz basitti.
Ankaralı gazeteciler bilirler. Doğal olarak Ruşen Çakır bilmez. Org. Başbuğ konuşmayı pek sevmez.
Medya önüne çıkmak için fırsat kollamaz. Medyanın bulunduğu bir ortamda baştan konuşmayacağını söyler. Onun bu konudaki kararlılığını bilenler de ısrar etmez.
Durum böyleyken, bir hafta içinde iki kez kameralar önünde açıklama yapması olup bitenler karşısındaki üzüntüsünün açık göstergesidir.
Operasyonların konuşulduğu yorumuna verdiği yanıt net ve sertti.
“Değerlendirmeler kesinlikle gerçek dışıdır” diyordu. Muğlak değildi, “kesinlikle” ifadesini özellikle kullandığı belliydi.
Açıklamasının şu kısmına dikkat: “Yapılan toplantıda bu konu hiçbir şekilde gündeme gelmemiştir, tekrar altını çiziyorum hiçbir şekilde gündeme gelmemiştir, zaten gelmesi de mümkün değildir. O zaman bu yapılan yorumlara komplo teorisi denebilir. Öyleyse soruyorum, bu komplo teorileri de TSK’nın birlik ve bütünlüğüne zarar vermeye hizmet etmiyor mu?”
Benim de aklıma iki soru geliyor:
1. Yeryüzünde ordusunu yıpratarak ülkesini düze çıkaracağına inanan insanların olduğu başka ülke var mıdır?
2. Başbakan’a Org. Başbuğ görüşmesini telkin eden kim ya da kimlerdir?
Saflığımdan soruyorum, yalnızca saflığımdan…

DÜN BAŞIMA NE GELDİ?

Salı akşamı Habertürk Televizyonu’nda “bu operasyon bir iki yüzlülüğü ortaya çıkardı” demiştim. Bizim site de bu cümleyi yorumlarıma başlık yapmıştı.
İki yüzlülük demokrasi, insan hakları sözcüklerine sığınarak bu ülkeyi bölmek isteyenlerin 13 aydır iddianamesiz tutuklu bulunan, ölmek üzere olanların haklarına sessiz kaldıklarıydı.
Adetimdir yazdıklarımın bir çıktısını alır, kağıttan okurum. Ekran bana soğuk gelir.
Öyle yaptım, havaalanında çıktıyı alıp uçağa bindim.
Bir de ne göreyim, koca uçakta tam yanıma o iki yüzlülerin en bilindiklerinden biri oturmasın mı?
Elimde başlığında onun iki yüzlü olduğunu bağıran yazım.
Bir yanım yazıyı burnuna doğru tut dedi, bir yanım başlığın üzerini ört tatsızlık çıkmasın.
Büyük ihtimal beni tanıdı. Bakmamak için özel bir çaba sarfetti. Ben de zoraki kibarlıktan kurtuldum.
Tanımadıysa da kadınlarla bir sorunu var demektir. Sosyopat belki de. Bana bakmamak için her yolu denedi.
O sırada uçağa binen Ahmet Hakan’ın benimle içten selamlaşmasına bile kayıtsız kaldı, Ahmet’e hafifçe sırıttı.
Ceketlerimizi yan yana astık. Benimki beyaz onunki siyah. Tıpkı düşüncelerimiz gibi farklı.
Ah benim talihsiz uçuşlarım. Yanımda oturanlardan yana pek şansım olmaz ama bu kez tam bir dibe vuruştu sanki.
Elimin altında “yandaki adam iki yüzlüdür” yazan kağıtla Ankara-İstanbul uçuşu bir türlü bitmek bilmedi.

OKURA NOT:

Hava sıcak, Ankara sıcak. Bana kalsa aşk, ilişkiler, aldatmalar, 3 derste sevgilinizi elde tutmanın yollarını yazmak istiyorum. Günlerdir beklettiğim bir aldatma öyküsü var ki, aldatılan bile gülmekten ölüyor durumun absürdlüğüne. Bu sıcakta, yaşamın siyasetini yazmak istiyorum, ülkenin siyaseti yerine… Olmuyor. Ne ülke ama, ne ülke…

AKLIMDA KALAN

“Türkiye’nin tükenen ülke” imajı: Olup bitenlerin sonucu bu. Ülkeyi adil, demokratik ve çağdaş bir düzene kavuşturacağı iddiasıyla gelen %47, Türkiye’nin uluslararası imajını yerle bir etti. Ülkelerin olumlu imajları onlarca yılda kurulabilirken, olumsuz imajlar için birkaç olay yeterli oluyor. Öyle oldu. İngiltere’de Independent “Gözaltılar ülkeyi tüketen güç mücadelesinin ani yoğunlaşması” yorumunu yapıyor. “Tükenen ülke” imajı bana “hasta adam” imajını hatırlatıyor. Hasta adam iyileştirilmişti. Ya umut edeceğiz ya da tükeneceğiz demek ki.

(Haberturk.com 04.07.2008)