Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Rahmi Koç meselesinde Fatih Altaylı'nın eşi haklı

Hafta sonu yazmayınca konuya biraz gecikmeli giriyorum.
Sakal ve bıyık konusunda da kıyamet koptu. Kavga çıkarmak isteyene bahane mi yok?
Akıl tıkanması diye diye korkarım damar tıkanacak.
Rahmi Koç ne demişti?
“Sakallı, bıyıklı adamı katiyen almam. Kirli sakal da sevmem. Hergün traş olacak bir kere. Blucin de giyilmez. Kadınlar da mini giyemez. Buranın da kendine göre ciddiyeti var.”
Neredeyse devlet memuru tarifi vermiş.
Peki Başbakan ne demiş?
“Bizler hiçbir zaman bu ülkede ayrımcılığın tarafı olmadık. ‘Ben işyerime asla sakallı ve bıyıklı adam asla almam’ diyenlerden olmadık. Bugün dünyanın neresinde böyle bir ilkel bir anlayış var?”
İsim yok ama zarfın üzerinde açık adres var.
Rahmi Koç’un kastettikleriyle Başbakanın kastettikleri aynı şey mi? Değil.
Başbakanın aklı ve dili arasında bağ kopmuş görünüyor. Ama gerçek öyle de değil.
Fatih Altaylı kendi sakalı nedeniyle (kendisinin yazdığı gibi) alınmış ve Rahmi Koç’u haksız bulmuş olabilir.
Ne var ki ben de Fatih Altaylı’nın Koç’u haklı bulan eşi tarafındayım.
Başbakanın neden Koç’a laf yetiştirdiği konusuna gelince.. Altaylı bu konuda tecahül-ü arif sanatı yapmış, bildiğini bilmemezlikten gelmiş. Bilmediğini bilir gibi yapanların cennetinde hem de.
Önce meseleye bakalım.
Başbakan ilerde bir gün Koç’un yanında işe girmeyi düşünüyorsa, bıyığı buna engel olabilir. O nedenle kızması da mantıklı olur.
Ama Başbakan’ın esas derdi başka.
Onun esas derdine geçmeden önce Rahmi Koç haklı mı bakalım.
Baştan sona haklı.
Koç’un tarifi bir çalışma anlayışı. Her şirket yöneticisinin çalışanlarında belirli nitelikler arama hakkı var.
“Yalnızca kırmızı saçlı insanlar çalıştıracağım” dese biri, ayrımcılık mı yapmış olur? Başbakana göre öyle.
İşveren ilkelerini koyar, kabul eden çalışır, etmeyen çalışmaz. Buradaki tek geçerli durum iş ahlakına uygunluktur.
Devlet de işveren olarak kılık kıyafet konusunu düzenler. Zaten türban meselesinin özü de bu.
Çalışanlara ücret ödenmesinin temel mantığı işverenin iş çerçevesindeki taleplerine yanıt vermektir: “Sana şu kadar maaş vereceğim, sen de şu saatte gelip şu işi yapıp, şu saatte gideceksin. Çalışırken de şöyle giyineceksin.”
Şirketler çalışanlarının kılık kıyafeti konusunda titiz olmak zorunda. Dünyada (kısmen ülkemizde) çalışanlar için “free friday” (serbest cuma) uygulaması var.
Çalışanı özgürleştirme amacı taşıyan “serbest cuma” uygulamasını gerçekleştirenler son zamanlarda şirketin imajı zarar gördüğü gerekçesiyle bu uygulamadan yavaş yavaş vazgeçiyorlar.
Peki, Başbakan neden neredeyse devletin çalışanlarından talep ettiği giyim koşullarının (bıyık hariç) aynısını talep eden Koç’a kızdı?
Neden durup dururken Koç’a “sen geçen sene bana yan bakmıştın” dercesine laf yetiştirdi?
Bilinçaltındaki devletteki kıyafet konusuna kızgınlığı mı ortaya çıktı?
Hayır.
Erdoğan’ın ayrımcılık konusunda hassasiyeti bu raddeye geldiyse sigara içenlerle çalışmaması ayrımcılığın ta kendisi değil mi?
Mesele hiç biri değil. Mesele bağcıyı dövüyor görünmek. İmaj meselesi yani.
Kendisi ayrımcılığı belirginleştirmek, derinleştirmek için özel bir çaba sarfediyor. Ayrımcılığı yapay olarak kurma çabasına giriyor.
Bizden olanlar ve olmayanlar ayrımını söylemsel olarak kurup, safları sıklaştırıyor.
Toplumun alt gelir gruplarına, kendi oy deposuna yeni bir karşıt oluşturma çabası.
Olup biteni bir tür “sınıf çatışması, mücadelesi” kılıfına sokmaya çalışıyor. Ne var ki kendi sermayesini yarattığı için de inandırıcı olamıyor.
Sermayeyi de zihinsel olarak bizden ve onlardan olarak bölüyor.
Bunu da Rahmi Koç’a eski kızgınlığından keyifle yapıyor. Yoksa Rahmi Koç’un sakalıyla Erdoğan’ın sakalı aynı anlamdaymış, değilmiş kimin umurunda?
İşte “gerçek” de öyle kırılıyor içinden geçtiğimiz bu günlerde.

ORAY EĞİN’İN SİYASET YAZILARI

Oray Eğin medyadaki konumunu medyadakilere saldırmakla, hakaret etmekle sağlamıştır. Bundan kuşku yok.
Medyanın tuhaf bir ruh hali vardır, ne kadar edepsiz olursa üslubunuz o kadar kıymete binersiniz. İster nasıl seviştiğinizi anlatın isterseniz kanalizasyon koksun yazılarınız.
Engin Ardıç, Perihan Mağden, Tuğçe Baran, Dilek Önder bu ekolün temsilcileri (ikisi belden aşağı, ikisi yataktan içeri yazıyor). Oray Eğin belki de “medyaya yeni başlayanlar” kısmında bulunduğu için bana diğerlerinden daha sevimli gelir.
Yazılarını okurken “ne geyik ama”diye geçer aklınızdan ya da “ne polemik ha..” Bu iki düşünce arasında yol yapanlardan biri de benim.
Eğin’i çevresine karşı bu kadar sevgisiz ve hatta nefret içinde olmasına neyin neden olduğunu merak ederim.
Neyse asıl diyeceğimi diyeyim. Son günlerde Oray Eğin yoğun olarak siyaset yazmaya başladı. Ya artık kendi geyiğine tehammülünü bitirdi ya da ülkede olup bitenlere kayıtsız kalamadı.
Gerekçesi ne olursa olsun, saldırgan medya yazarı olarak Eğin’in siyaset yazıları, esas işi siyaset yazmak olan pek çok medya köşecisinden daha iyi. Daha içerikli. Daha ciddi. Eğin’i kutlamak istedim.

AKLIMDA KALAN

Turkcell’in Recep İvedik’i: Tamam espri iş yapıyor. Konu reklamsa esprinin iş yaptığı da tartışmalı ya. Reklam sektöründe fikir kısırlığı başlayınca ajanslar çareyi reklam filminden komedi, komedi filmlerinden reklam üretmekte buluyor. Bunun son örneği de Turkcell reklamlarında Recep İvedik karakterinin kullanılması. Markalar hadi biraz gülelim diye yönetilirse neler olur? Yanıtı uzun. Ancak Turkcell onca yolu katedip geldiği noktada, Turkcell tüketicisini bir maganda modellemesiyle eşleştirerek iyi bir şey yapmış olmuyor. Gerekçesi tüketiciyle bütünleşme, aynalama ya da uyumlanma ise model yanlış. Yalnızca güldürelim kaygısı ise, ne kadar ticari? Turkcell iletişiminde karar vericilerin de bu konuda kafalarının karışık olduğunu öğrendim. Ajansa teslim olmuşlar. Oysa kafa karışınca yapılacak olan ilk şey hiçbir şey yapmamaktır. Basit kuraldır ve basitliğinden hep atlanır.

(Haberturk.com 07.07.2008)