Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Sanata tükür, ODTÜ'yü yık, Başkent'e başkan ol!

Dün akşama kadar Büyükşehir Belediyesi’nin anons araçları bir aşağı bir yukarı dolaştı bizim sokakta. Ya her sokakta bir tane vardı ya da Gökçek bizim sokağın konsere katılmasına kafayı takmıştı.
Dışarısı sıcaktı ve ben evden çıkmak istemiyordum. Bana inat penceremin altında anonsçu bağırıyor: “Konserin iyisini de bizim belediye yapaaar! Ferhat Göçer konseri, kaçmaaaaz! 22 Temmuz’daaaa!”
Geride Ferhat çığırıyor: “Biri bana gelsiiiin! O da sensiiiin!”
Belediyeyi arıyorum “Biri bana da gelsin, alsın şu anonscuyu götürsün” diyeceğim, telefonu açan yok.
İşi şehri gürültü kirliliğinden temizlemek olan Belediye, itinayla gürültü yayıyor.
Arkada Ferhat, önde anonscu: “Konsere gel, konsereee! 22 Temmuz’daaaa!”
22 Temmuz…
O tarihte “ODTÜ’yü yıkmak Güven-Özveri-Tecrübe ister” Platformunun protestosu var.
Hani Melih Gökçek “ODTÜ’yü yıkacağım” diye tutturdu ya. (Haberiniz yoktur ama Ankara’da bizim gündem bu.)
Son zamanlarda Gökçek’e bir haller oldu. “Bana ne, bana ne, yine, yeni, yeniden Başkan olacağım” diyor da başka bir şey demiyor.
Geçen defa Erdoğan’ın “Bu son ona göre, sonraki seçimde adayım değilsin” deyişini unutturmak istercesine çığırtkan.
Hırsı aklının önüne geçmiş, arayı da açmış gibi. Agresif. İtici.
Bu tavır Gökçek için yeni mi? Değil. Yeni olan dozunu artırması. Yoksa Gökçek’in ruh halinin kocaman ipuçları oralarda duruyor.
Eğer bizler zamanında “Tükürürüm böyle sanatın içine” dediğinde tükürdüğü sanata baktığımız kadar tükürenin ruh haline bakabilseydik durum farklı olabilirdi.
Avrupa Birliği dini özgürlükler çerçevesinde yorumlandığı kadar entelektüel düzeyde yorumlanabilseydi…
O zaman “seçilme işi”nin çocuklara dağıtılan plastik topta simgelenen popülist yanına bakmak yerine, AB ülkelerinde olduğu gibi “seçilme yeterliliği” sorunsalına da bakabilirdik.
Tıpkı AB ülkelerinde olduğu gibi, sanata tüküren birinin Başkent'e belediye başkanı olabilecek yeterlilikte bir ruh sağlığına sahip olup olmadığını merak edebilirdik o zaman. Oralarda sanata tüküren birinin ruh sağlığının şehri yönetmek için yeterli olup olmadığı tartışmaya açılabilirdi.
Biz açmadık. Geç değil, Gökçek ODTÜ yıkımında ısrar ettikçe bir psikiyatrdan alacağı kent yönetimi için ruhsal yeterlilik raporunu istemeye de hakkımız vardır.
Ülkenin en eski kampüslerinden birindeki binaları yıkma istekliliğindeki bir ruh halinin tıbbi durumunu bilmemiz gerek.
Başka ülkede, bir üniversitenin bir tuğlasını indirmek isteyen adama o ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, başta Milli Eğitim Bakanı, Kültür Bakanı olmak üzere bakanları derler ki “Dur bakalım, sen ne yaptığını sanıyorsun? Sorun çıkarma, sorunu çöz.”
Ama ülkemin talihsizliği bu, güzel ve yalnız olduğu kadar da sahipsiz.
Hadi diyelim ki onlar bu ülke baştan sona El Ezer’le dolmadıkça rahat etmeyecekler. Ancak ODTÜ kolay lokma değildir, Gökçek’in boğazında kalıverir.
Sanata tükür, ODTÜ’yü yık, Başkent'e başkan ol..
Olmaz mı? olur. İki konser düzenle. Üç plastik top dağıt, oldun gitti.
Rezalete bak diyeceğim, demiyorum. Hak ettiğimiz gibi yönetiliyoruz işte.

100. YAZI…VE KAFA KARIŞIKLIĞI

HABERTURK.COM’da yazdığım 100. yazı bu. (Genel Yayın Yönetmeni Gülin Yıldırımkaya’ya sağladığı tüm kolaylıklar için teşekkür ederim bu vesileyle.)
Az değil 100. yazı ve kafam oldukça karışık. Bir yanda siyasetin iletişimini yazma gerekliliği. Çünkü bu alandaki pratik tam bir mezbelelik. Yazmak, eleştirmek, hatta acımasızca eleştirmek gerek.
Diğer yanda Cuma günkü hafta sonu yazımın gördüğü ilgi. “Aşk yüzyılı bitti, seks yüzyılı başladı” demiştim. Yüzlerce e-posta geldi yazının sonundaki adresime. “Yorum yaz” bölümüne yazmak yerine doğrudan adresime gelen yüzlerce e-posta. Tuhaf, hepsi de erkek okurlardandı istisnasız, içlerinde erkek adı kullanan kadın okur yoksa elbette.
Oysa yazı ne “aşk” ne de “seks” yazısıydı. Bir örnekten hareketle bir saptamaydı. Saptamanın entelektüel alt yapısını yazmak çok daha keyifli olabilecekken sıkmasın diye karikatürize edilmiş bir analizdi.
Buna rağmen yazının gördüğü ilgi kafamı karıştırdı. Acaba oralarda bir yerde duran siyaset (ki hiç öyle değil) üzerine yazmak yerine insan yanımıza, özelimize dair yazmak daha eğlenceli olmaz mıydı? Sonuçta o da iletişime dayalı, öbürü de.
Acaba Radikal’den Türker Alkan’a, Hürriyet’ten Özdemir İnce’ye yakın durmaktansa, Hürriyet’ten Ayşe Arman’a, Vatan’dan Mutlu Tönbekici’nin Tuğçe Baran haline yakın durmak daha kolay ve daha akıllıcI olmaz mıydı?
99. yazıdan 100. yazıya geçerken kafam karıştı.

TERÖR VE MEDYA ÜZERİNE...

Bir önceki pazar, TRT 1’de, Bengi Semerci’nin “Yaşam Sohbetleri” programına konuktum.
“Yaşam Sohbetleri”ne ilişkiler ve iletişim gibi keyifli bir konuda eski dostum Serhat Tutumluer’le (Ezo Gelin dizisinden hatırlarsınız) konuk olmak isterken… Konu terör ve medya, Serhat’ın yerinde de Mahir Kaynak oldu. Kısmet!
Karaköy-Liman Lokantası’nın şahane manzarasında, arkadan geçen vapurların dikkat dağıtmak için tüm inatlaşmasına rağmen terörün medyada yer alış biçimini tartışmaya kendimizi kaptırdık.
ABD Konsolosluğu önündeki polis kulübesine saldırının sonrasıydı. Bengi Semerci “Yaşam Sohbetleri”nde gündemdeki konulara ve konuklara yer vermeye özel önem veriyor. Sıcak bir konuda, sıcak ev sahibi tavrıyla konuklarla olanı tartışırken, izleyiciye olması gerekeni veriyor.
Bengi Semerci’nin programın kapanışında söylediği şu sözler bence çok önemli: “Terörizm, sadece siz ona, teröristlerin sizlerden beklediği karşılığı verirseniz kazanır…”
Programın arkasında Bengi Semerci ile uyum içinde çalışan ve TRT profesyonelliğine yakışan kalabalık bir ekip de var. Bir gün, yeniden televizyon programı yaparsam öyle bir ekiple çalışmak isterim. Biz Ankara’da çoğu kez makyöz bile bulamıyoruz ne yazık ki.

ZURNACIYLA ŞANTÖZÜN AŞKI B..A BATTI

Adlarını yazmak bile istemem. Ama siz kimlerden söz ettiğimi hemen bildiniz.
Biri zurnacılığa klarnetçi zarfıyla sınıf atlatmış evli bir adam. Diğeri pavyon şarkıcısı desem, pavyon şarkıcısına o kadar kötü olmak istemem. Zurnacının karısı hanımlıkta bu şarkıcıdan epey ilerdedir kanımca.
İşte onun ikisi birbirine aşık(mış). Birbirine bu kadar yakışan çift görmedim desem yeridir.
Onlar ki; düzeysizliklerini gizleyerek, konserlerin aranan isimleri olmakla kalmamış, bir siyasi parti liderinin evindeki doğum günü partilerinin baş konuğu olmuşlardı.
İtirazım yok. İtirazım düzeysizliğin (tanımlamamın adamın karısını aldatma durumuyla ilgisi yok) düzeyliymiş gibi sunulmasınaydı. “Yaşadığımız aşka saygı duyulmalı” diye talepte bulunanların birbirine yazdıkları mesajlara bakın:
Zurnacı “….mu ye” (kısaltarak yazdığım için bile özür dilerim) mesajı atıyor. Öbürü midesiz ya “yerim” diye cevap veriyor.
Aşk mı? B..un içinde aşk olur mu?

AKLIMDA KALAN

Yapı Kredi’nin iletişiminden sorumlu yeni Genel Müdür Yardımcısı: Banka imajı benim çocuk zihnimde İş Bankası’nın kumbarası, Yapı Kredi’nin kundak taşıyan leyleğiyle oluştuğundan, bu iki bankanın zihnimdeki yeri ayrı. Yapı Kredi’nin iletişiminin çok kötü yönetildiğini aylardır yazıyorum. Banka imaj araştırmalarının sonuçları da beni hep doğruluyor. Yapı Kredi, iletişiminde tam bir mirasyedi gibi davranıyordu. Şimdi kurumsal kimlik ve iletişimden sorumlu yeni Genel Müdür Yardımcısı Murat Ermert olmuş. Ermert’in kariyeri, Yapı Kredi markasının geleceği için bana umut verdi. Murat Bey lütfen beni haklı çıkarın da, şu Yapı Kredi takıntımdan kurtulayım.

(Haberturk.com 21.07.2008)