Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Hami Bey'in anısına, okurlarımdan notlar...

Hami Bey’i tanımazsınız. Ben aşağıdaki e-postasıyla tanışmıştım kendisiyle. Diyordu ki:
“Bu satırların yazarı, mesleği gereği ömrünü cansızlar arası sentez ve analizle geçirdi. Her ne kadar yaşayanlar arası ilişkiler daha girift olsa da, bu olaylara analiz-sentez yaklaşımı ile bakanları tatmin edecek analizler yaptığınızdan dolayı (dün akşamki programda) size teşekkür borçluyuz. Yoksa çizik eski plakların vaazlarını dinlemek biraz sıkıcı oluyor. Selamlarımla, Hami Öz.”
Lozan’dan yazıyordu bana, oralardan okuyordu. E-postasının sonuna koyduğu EPFL ve FSB’nin açılımlarının ( l'Ecole Polytechnique Fédérale de Lausanne) ve (Faculté des sciences de base) olduğunu öğrenmiştim.
Kaç yaşındaydı bilmiyorum. Ülkesiyle bu kadar ilgili bir adamın neden Lozan’da yaşamış olduğunu da bilmiyorum.
Yazdıklarına yanıt vermiştim. İyi ki de vermişim. Çünkü iki gün önce oğlundan aşağıdaki e-postayı aldım:
“Sevgili Nuran Hanım, Babam dün sabah uykusunda öldü. Selamlarımla. Tuna Öz.”
Yüzünü hiç görmediğim ama özel bir bağ kurduğumuzu düşündüğüm sevgili Hami Öz’ün anısına bugün okurlarımdan gelen e-postaları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gaziantep’ten Sayın Orhan Kızılaslan demiş ki:

“Nuran Hanım merhaba,
1973 Yılından beri yayın hayatını günlük olarak sürdüren Doğuş Gazetesi sahibi ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkan Vekiliyim, pazar akşamı HABERTÜRK’deki açık oturumu izledim,gerçekten mükemmeldiniz.”
Orhan Bey, yazılarımı gazetesinde ve gazetesinin Internet sitesinde “HABERTÜRK’den alınmıştır” ibaresiyle yayınlamak istiyordu. Üstelik Gaziantep’ten sürprizlerle dolu bir paket de göndermiş.
Fakültenin sıkı güvenlik önlemlerinden geçerek bana ulaşan pakette Antep deyince aklınıza ne gelirse var. Baklava? Var. İpek pul biber? Var. Acı toz biber? Var. Acı pul biber? Var. Elbette Antep fıstğı da var!
Paket bana biraz geç ulaştığından baklava sizlere ömür.
Orhan Beye teşekkür ederim. Telif hakları HABERTÜRK’e ait olan yazılarımı Internet’te yayınlayan başka siteler var ancak, gazetede yayınlamak konusunda hukuki sorun olur mu buna HABERTÜRK karar verecek.

Sevgili Güner S.’nin kısaltmaya gönlümün razı olmadığı ruh okşayan e-postası;
“Sizi her okuduğumda biraz daha fazla aşık olduğumu anlıyorum, biraz daha derinden, biraz daha size yakın olmak isteği uyanıyor gönlümde.
Ama aşk dediysem ne olur yanlış anlamayın beni..
Ben Barbra Streisand'a aşığım; dünyada başka hiçbir kadında bulamadığım sanat yeteneğinden ötürü.
Ben Bette Midler'a aşığım; dünyada kimsenin sahip olmadığını düşündüğüm sesinden ötürü.
Ben Martina Navratilova'ya aşığım; gelmiş geçmiş en büyük sporculardan biri olmasından ötürü.
İşte öylesi aşk benimki.. Aşk dediysem sanatına, bilgisine, becerisine, tecrübesine hürmet..
İşte bu yolda aşığım size.
Kibarlığınız, nezaketiniz, bilginiz, birikiminiz ve alçakgönüllülüğünüzden ötürü.
Sizi sevgiyle selamlıyorum. En derin saygılarımla.”
Yazarın yanıtı: Güner Bey, beni kimlerle kıyasladığınızın farkında mısınız? Her biri alanında birer dev! Ruhumu okşadınız. Adlarını andığınız üç kadın da fazlasıyla kişilikli, işin bu yanı iyi de acaba ben de onlar kadar çirkin miyim dersiniz? Ya Navratilova’ya ne demeli? Cinsel tercihi malumunuz.
Şaka bir yana, e-postanız hem keyif verdi hem de panikle aynaya bakmama neden oldu. Sizin gibi beyefendiler olduğu sürece kadınlar için dünyada halâ umut olabilir.

Uğur O.’dan gelen aşağıdaki e-posta Güner Bey’in beni panikletip aynaya baktırmasından sonra iyi geldi:
“Sizi o kadar çok seviyorum ki, kelimelerle anlatamam, sizin en büyük hayranınızım, yazılarınızı çok seviyorum, sizin resimlerinize bakıyorum ama pek fazla bulamadım nette, ama İnşallah bir gün sizinle görüşme ihtimalimiz olur.”
Yazarın yanıtı: Uğur Bey, nette ne diye resimlerimi arayıp vakit kaybediyorsunuz ki? Bana bakmanız gerekmiyor, yazdıklarımı okumanız yeterli. Yine de teşekkür ederim iyi duygularınız için. Arada bir virgül yerine nokta da kullansanız…

Soyadını yazmayan Özer Bey ise “Aytaç Durak bizi yıllardır teklifsiz öpüyor. Kimse dur demiyor” diye yazmış.
Yazarın yanıtı: Seçimler yaklaşıyor Özer Bey, dur demek için işte fırsat.

"Bu iki ödevi de yapamazsınız’ başlıklı yazınız için teşekkür ediyorum. Ancak, yazınızda bazı eksiklikler var. Örneğin, "San Francisco Üniversitesi" diye bir okuldan bahsetmişsiniz. Sözünü ettiğiniz okul "University of San Francisco" mudur, yoksa "San Francisco State University" midir? (Sertaç K.)”
Yazarın yanıtı: Sertaç Bey sizin başka işiniz yok mu? Ne bileyim hangisi. Hal Urban “Olumlu Sözcükler” kitabında benim yazdığım gibi yazmış.

“İlginç ödevler gerçekten..Her ikisini de rahatlıkla yapacağımı iddia ediyorum..Alırım elime oltamı alabalık avlamaya giderim ıssız bir dağ başında..Balık tutmak öyle bir konsantrasyon ve yoğunlaşma sağlar ki şikayet etmeye kafada yer kalmaz. Zaten konuşacak kimse yoktur. Soğuk bir derede keyif alınarak yapılan bir alabalık avının ardından bırakın şikayet etmeyi evdeki bir bardak sıcak çay bile o kadar memnun eder ki şaşar kalırsınız.. Eğer bu imkansız diyorsanız denemesi bedava.. Sevgiler, (Yalçın G.)”
Yazarın yanıtı: Yalçın Bey, gerçekten yerinizde olmak isterdim ama birincisi hiçbir zaman olta elimde, saatlerce bekleyecek sabrım da zamanım da olmadı, ikincisi belirsizlikten hiç hoşlanmam. Üstelik ben toplumsal yaşamdan uzaklaşmayı kastetmemiştim. Siz de vur deyince öldüren türdensiniz galiba…

“Elinize, aklınıza, yüreğinize sağlık; sabah sabah gözlerimi doldurdunuz, duygusallaştım biraz. Benim babam da sizinki gibi biri, onun doğum günü 1 Ağustos'tu; bu aslan burcu babalar böyle mi oluyor acaba??? En iyi arkadaşım ve kahramanımdır babam benim, sizinki de öyle zannımca, ne mutlu bize böyle güzel babalarımız var. (Seda D.)”
Yazarın yanıtı: Seda Hanım gözlerinizi doldurduğum için değil, babanızı aklınıza getirdiğim için mutlu oldum. Bence burçla ilgisi yoktur, bütün babalar öyledir. Değil mi?

AKLIMDA KALAN

Tuhaf bir okur türü: Internet’te yazmak ve o yazıları okumak karşılıklı bir ilişkidir. Bu ilişkide esas iş okura düşer. Bilgisayar karşısına geçmek, Internet’e bağlanmak, HABERTURK.COM’u açmak, orada yazarlar kısmını bulmak ve onu açmak, yazarı okumak… En kabaca sayıyla altı adım gerekir okur için. Gazetede ise kabaca üç hareket yeterlidir. Gazeteyi satın alırsınız ve istediğiniz yazarın sayfasını açar, onu okursunuz. Altı meşakkatli yolu aşıp okuduğu yazara, üşenmeyip kızgınlıklarını yazanları anlamak mümkün. Ne var ki sürekli olarak kızdıkları yazarı sürekli olarak okuyanları anlamakta güçlük çekiyorum. O familya özellikle AKP eleştirisi ve “F tipi örgütlenme” yazılarından sonra bunu hep yapıyorlar. Hele ki birisi var. “Kolayı var, beni okumayın” diye yanıt verdiğimde ne dedi biliyor musunuz? “Yok yaa, okumayayım ve mail’le hakaret etmeyeyim de sen de meydanı boş bul.” Pes ki, ne pes!

(Haberturk.com 18.08.2008)