Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Türkiye'nin entellektüel nabzı

Uzunca bir zamandır medyamızın içeriği varoş sokaklarından beter durumda. Bu tespit yeni değil, benzetme belki yeni olabilir.

Muhabbet düzeyi ne kadar inerse o kadar reyting, öyle diyorlar. Bu durumu “Düzey aşağı, reyting yukarı” diye özetler olduk.

Anlayacağınız, bir medya hocası olarak böylesi durumlara kahretmekten vazgeçeli epey oldu.

Durum böyle olunca, ekran başına geçip “kim, ne diyor” merakına kapılan pek insan da kalmadı.

En azından benim çevremde ve çevremdekilerin çevresinde televizyonlara eski ilgi kalmadı, eş-dost muhabbet gezmeleri arttı.

Yine de bazı akşamlar varoş sokaklarında dolaşmazsak, dalıp çıkmazsak, yani zaping yapmazsak olmuyor.

Dün akşam o gezinti sırasında Habertürk Televizyonunda “Türkiye’nin Nabzı”nı yakaladım. Ekranda görülen başlık ilgimi çekince, Q faktörü de derhal ortadan kalktı.

(İlgilenenlere açıklama: Q faktörü “question/soru” sözcüğünden gelen ve zaping sırasında bizi nedensizce bir kanalda tutan şey, bilinmeyen neden anlamına geliyor.)

Ekranda “beyaz eşya yardımı mı, sadaka mı?” minvalinde bir başlık vardı. Dikkat kesildim. Yeni bir bakış, yeni bir yorum olabilirdi…

Tüm soruların yanıtlarına sahiplermiş gibi sunulan ve maalesef medyanın dolduruşuna gelip kendilerini de öyle sanan köşe yazarları duruma hakim görünüyordu.

“Beyaz eşya dağıtımı ve yoksul kesimler” arasındaki ilişkinin, “kapıları kilitli kalan Mercedes ve o Mercedes’i parçalamaya çalışan balyoz” arasındaki ilişkiyle sosyolojik, sembolik (iletişimsel) benzerliğini kuracak biri var mı, diye merakla bekledim.

Yoktu. Belki de medyanın gittikçe daha fazla biçimde kendisinin pişirip kendisinin yemesi daha mantığına uygun.

“Hükümetin beyaz eşya dağıtmasının haklılığı” tartışmasında tüm konukların “evet dağıtsın ama bizden, onlardan şeklinde ayırmasın” noktasında birleşmesini dehşetle izledim.

Ece Temelkuran’ı o konuklardan ayrı tutmalıyım. Bu tuhaf ve acınası duruma ben ekran başında, Ece stüdyoda şaşkınca bakıp kaldık.

Biri çıkıp da sosyal devletle eşya, gıda dağıtma arasında bir ilginin neden ve nasıl olamayacağını anlatmadı.

Anlatmasın ama “yardım herkese dağıtılırsa meşrudur” sığlığına ne oluyor?

Erdoğan Aktaş ısrarla soruyor “AKP’nin yükselişi bu yardımlarda da görülen örgütlenme modeliyle açıklanabilir mi?”

Kem küm, yanıt yok. Bir de bu çıktı şimdi, ortalık yanıtı olmayan sorularla dolup taşıyor.

Erdoğan ısrarla soruyor konuklar etrafında dolanıyor. Biri çıkıp da “nasıl oluyor da örgütlenme, liderin becerileri ve AKP’den bağımsız olarak din kavramının yükselişi aynı döneme rastlıyor” sorusu etrafında bir şey söylemedi. Dışımızdaki gelişmelerden bağımsız bir gerçeklik olamayacağı hakkında bir tek ama bir tek cümle edilmedi.

Tüm yanıtlara köşe yazarları sahiptir anlayışı genelgeçer olunca Türkiye’nin entelektüel nabzı da durdu duracak gibi oluyor…

Siyaset yazmasam da olur diyorum ama bunca siyasi analizden yoksun, kısır zihinlere bakıp gel de siyaset yazma…

AKLIMDA KALAN

Öyle zamanlarda yaşıyoruz ki, aklımda kalan onca şey arasında aklımda kalmaya değer bir tek şey olmuyor. Bir dostun acı sözü bir düşmanın kılıcından keskin oluyor.

(Haberturk.com 11.02.2009)