Nuran YILDIZ

Radikal İki - Arşiv

AKP'de 'show' devam edebilecek mi?

Işıldak yakmayı bilmek ve ışıldak almaya yetecek parayı bulmak "katılımcı demokrasinin yurttaşı" olmak ve tanımlanmak için yeterli koşul

Sanırım yazıya sondan başlamak en iyisi: AKP'nin birinci olağan kongresi sorunsuz yaşanan son kongresi olma potansiyelini de içinde taşıyor. Bu sonuca varmak için siyasal analizden daha çok siyasal iletişim analizi yeterli oldu.
Kongreye biçimsel olarak baktığımızda "para"nın "demokrasi"yle arasındaki ilişkinin çarpıcı bir örneğini görüyoruz. Seçim dönemlerinde harcanan para miktarının artmasının demokrasiyi ucuzlatma sonucu doğurup doğurmadığı ABD'de önemli bir tartışma konusu. AKP kongresinde bu tartışmanın Türkiye için erken bir tartışma olmadığı görüldü. Demokrasiler için seçim vazgeçilmez temel nitelik değil miydi yoksa? Bir parti kongresi de partinin
yöneticilerini seçmek için onay makamı olmaktan daha öte anlamlar taşımaz mı? AKP'nin bir trilyona yaklaşan harcamayla yaptığı ve siyasetin
"gösteri"ye dönüştüğünün kanıtı olarak ne kadar para harcarsak o kadar demokratik oluruz ve o kadar MKYK'nın, MYK'nın ve genel başkanın hatta varsa başka seçimlik alanların onaylamadan öteye geçmediği bir kongreyi "demokrasi şenliği"ne dönüştürebiliriz.
Olmayan demokrasinin şenliğinde, delegeleri ve konukları demokrasiye katılmış olduklarına inandırmak için artık ellerine birer ışıldak vermek yetebiliyor. Genel Başkan'ı alkışlamak, orada olduğunu kanıtlamak ve kendini anlamlı kılmak için ışıklar söndüğünde ışıldakları yakmak yeterli olabiliyor. Işıldak yakmayı bilmek ve ışıldak almaya yetecek parayı bulmak "katılımcı demokrasinin yurttaşı" olmak ve tanımlanmak için yeterli koşul. Bu saptamayı AKP'yi eleştirmek için yapmıyorum, parası var yapıyor (yaygın anlayış bu değil mi?), dahası tek başına iktidar olan AKP "show" yapmasın da kim yapsın?
Buradaki temel eleştirim siyasetin aldığı bu yeni biçimi görmezden gelen, reddeden ve sonuçta da çemberin dışında kalanlar için. AKP'nin bu tek kişilik gösterisine ilgiyi artıran diğer partilerin durmadan ve devamla harakiri yapmaları değil mi? AKP'nin yükselişi ve geçen haftaki kongresi pazarlamanın tüm taktiklerinin uzmanlar (işi bilenler anlamında) gözetiminde gerçekleşmesi olarak özetlenemez mi? Çünkü Tayyip Erdoğan'ın en büyük başarısı ve yeteneği "kendini bilmesi"dir. Kendini bilmek, eksiğini ve fazlanı bilmek ve dolayısıyla yapabileceklerini ve yapamayacaklarını bilmek değil midir? Eksiklerini ve yapamayacaklarını bilen Erdoğan hızlı inişini çıkışa çevirme yolunun ancak bu eksikleri tamamlayarak mümkün olabileceğini fark etti. Kısa sürede yetenek, beceri, bilgi, birikimin kazanılamayacağını bilen Erdoğan hızla bunları etrafındaki iyi ekip aracılığıyla transfer etme yoluna gitti. Bilmiyorsanız ve öğrenecek zamanınız yoksa bilen birini (ve de güvenilen) yanınıza almanız kadar pratik ne olabilir ki? Erdoğan'ın zekası ve yeteneği buradadır. Bu "kendini bilme" fazileti, kongre konuşmasında kendini bilmeyenleri bekleyen "baş dönmesi" konusunda uyarmasına neden oldu. Hatırlatılması gereken 1987 seçimlerinden sonra ANAP'ın yaşadığı "baş dönmesi"nin sonuçlarıydı.

Erdoğan'ın atladıkları

Türkiye gibi bir sözcükler ülkesinde (Zizek'i analım) varoluşunu sözcükler aracılığıyla gerçekleştiren Erdoğan'ın dönüşümü ya da sisteme tutunmayı belki de en çok, "süngü" olarak camiler yerine "sözcükler"i koyduğunda başaracağını anlamakla oldu. Sözcükler AKP'nin mehter yürüyüşü stratejisinde de önemli yapı taşı değil midir? "Bir rüya görüyorum" metaforunu sıklıkla kullandığı kongre konuşmasını Martin Lutfer King'den alması, (medyada sıkça kullanılan) siyah Türkler/beyaz Türkler tartışmasıyla örtüşmenin daha ötesinde iki anlam taşır: Birincisi "rüya görme"nin AKP'nin gerçek tabanında egemen olan İslami kültürde bir karşılığı vardır, istiareye yatmak oradan gelir. Dolayısıyla "milli görüş gömleğini çıkarma"nın AKP için, giyilen bir gömleği çıkarmak kadar kolay olmadığını, milli görüşçülerin kendi bağlamlarından kolayca çıkamayacağını gören ve anlayan Erdoğan için "rüya" önemli bir göndermedir. İkincisi ise, kendine özgü üslubuna alıştığımız ve yükselişini borçlu olduğu söylemi sürdürmek yerine uluslararası ortamda en çok bilinen bir konuşmayı yinelemek, kendini yinelemeye başlayacak olmanın ilk işareti de sayılamaz mı?
Kongrenin "show"unun gölgesinde kalan konuşmada ayrıntılara girmediği için Erdoğan'ı suçlayamayız. Dolayısıyla türban sorunu, Irak'a asker gönderme sorunu, imam hatip liseleri sorunu atlanarak dış ilişkilerde başarılar sıralanırken İsrail'in de atlanması Erdoğan için doğru bir stratejidir. Tabanın hassas noktalarına değinmemek yapılması gerekendi. Bir anlamda bakıldığında AKP ve Erdoğan'ın üzerine yapışan takiyenin (ki bence Radikal İki'de defalarca yazdığım gibi takiye değil dönüşümdür) tersine çevrildiğini görmezden gelmeye devam edecek miyiz? Laiklerin hassas konularına dokunmayarak takiye yapıldığı yönündeki muhalif basitlikten uzaklaşıp, AKP'de takiyenin kendi tabanına döndüğünü fark etmek gerekiyor.
Sözcükler ülkesinde sorunlardan söz etmemek zihinlerde sorunları çözebilir ancak gerçekte sorunlar yaşanmaya devam eder. Bu nedenle de kendi doğuşuna kaynaklık eden parti içi demokrasiyi unutabilmesi, milli görüş gömleğini çıkarmak çıkarmamak karmaşası ve genel siyasetin gereklilikleriyle kendi tabanının gerçeklerinin örtüşmemesi sanırım bir sonraki kongrenin sorunsuz olmayacağını gösteriyor.

(Radikal İki 19.10.2003)