Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

Birleşmiş Milletler'e imaj yardımı

2005 BM'nin (Birleşmiş Milletler) 60'ıncı yılıydı.
İmaj çalışmalarına ağırlık verip, bu çerçevede gösterime giren 'Çevirmen/Interpreter' filmini yaptırmışlardı. Amaç çok sayıda seyircinin izleyeceği bir filmle BM'nin bozulan imajını onarmaktı. Filmde çok izlenmenin tüm koşulları yerine getirildi; başrolde seyirci garantili Nicole Kidman, Sean Penn. Büyük filmlerin yönetmeni Pollack, üçü de Oscarlı senaristler...
BM binası ilk kez bu filmin çekimine açıldı, filmin galası bu binada yapıldı. Baştan sona BM'ye ve Uluslararası Adalet Divanı'na övgüydü. İzleyenler "İyi ki BM var" diyerek salondan çıkmıştı. Ama o kadar.
11 Eylül sonrası ABD'nin, BM'nin beş temel aktöründen biri olmakla yetinmeyip dünyaya barış, demokrasi vs. getirmeye niyetlenmesi BM'nin varlığını anlamsızlaştırmaya başladı. Çünkü BM, İkinci Dünya Savaşı sonrasında olası savaşları önlemek, güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği tüm ülkelere yaymak amacıyla kurulmuştu. Bu görevler ABD'ye değil, BM'ye aitti. Afganistan'da, Irak'ta, Lübnan'da olanlar BM'ye eleştirileri artırdı. Bu sorgulamanın, imaj kaybının önüne geçmek için görünürde çok emek ve para harcanıyor. Değişen bir şey yok. Nedeni açık: İmaj çalışmalarının gerçekle örtüşmesi gerekir. Gerçek başka, imaj çalışması başka olunca para da emek de bir yere kadar demektir.

Hocalık zamanı

Pazar yazılarında 'hocalık' yapmanın lüzumu yok derken hocalık yapmak şart oldu:
Balçiçek Pamir halkla ilişkiler üzerine yazınca camia karıştı. Karışıklık iyi. Belki de bunca zaman asude gittiği için çoğu işte kalitesizlik diz boyu. Balçiçek gazeteci idealizmiyle rahatsızlığını anlattı. Ben de "Bu durumun gerekçelerinden biri bazı halkla ilişkiler şirketlerinin aralarında işbirliğine giderek rekabeti ortadan kaldırmaları olabilir mi?" diye sorayım. Rekabet olmayınca bilenin değil, göz boyayanın iş yapması kaçınılmaz. Konu derin.
Bir hocalık da 'aslan vurma' üzerine. Değerli yazar, iletişim yazarlarını aslan vuranlar ve vurmayanlar diye ayırmış. Öğrencilerime asıl iletişim becerisinin aslan vurmak değil, 'aslanlarla yaşayabilmek' olduğunu anlatırım. "Aslan vurdum" demek en bildik avcı palavrasıdır, vitrine işini değil kendini koymaktır, ki öğrencilerime tavsiye etmem. Müşterilerine 'vurulacak aslan' olarak bakmalarını hiç tavsiye etmem.
Pınar Altuğ'u yargılayanlar etraflarındaki ilişkilere baksın, Pınar gibi ne çok kadın ve erkek var görecekler. Nedeni de duygusal tatmin arayışı falan değil, günümüz ilişkilerinin 'süreksizlik' ve 'güvensizlik' üzerine kurulu oluşu. Bauman'ın tüm kitapları yazar bunu.
Biricik Suden'e gelince... Mazhar Alanson'a yapılanların acemi imaj danışmanı işi olduğunu yazmama kızmış. Acemi olan o ise, kızmakta da haklı. Ama star deyince aklına Münir Nurettin'in gelmesi de, Alanson'a 'rock star' demesi de tuhaf. 'Star'ın popçudan farkı bu işte: Star stardır, rock'çu popçu eklemesi gerekmez. Size sarı laleler alan adama ne yaparsanız yapın da, bırakın bizi güllerin içinden koşarak geçiren adam 'MFÖ'nün ağır abisi' olmaya devam etsin. Üç-beş magazin haberi de eksik olsun, ne olur?

Reklama bakın

BİR süre önce Akşam'da bir reklam okudum. Yazmak şimdi kısmet oldu. Sizlerle paylaşmalıyım. Metin uzundu, kısalttım, başka değişiklik yapmadım, yazım ve noktalama yanlışları orjinaline ait. Motel gerçek, reklam gerçek, şaka gibi:
"Tatil Köyüne Gel Tatili Biliyorsan ES.ES'i Bulursunuz Bir dahada Hiç Bırakamazsınız Bize Turist 7 Günlüğüne Gelir 17 Gün Olur Hep Uzatır Giderkende Gelecek Sene İçin Kaparo Veripte Gidiyorlar Bakın Tüm Gazetelere Bizden Ucuz Veren Varmı Bizim Yerimiz 2 Bölümdür Geniş Bir Çiftlik Gibi Tatil Yerimiz Ayrıdır Yatakhanemiz Ayrıdır (Dopdolu Enerjiyle Evinize Dönüyorsunuz Banada Sene Boyunca Dua Ediyorsunuz Burada Tatil Yaptığınız İçin (Tıp Doktorlarının Tatil Hakkında Söylediklerini Büyük Bir Tabelaya İsimleri İle Yazdık Gelirseniz Detaylarını Okursunuz Tatil Yerini Bulursanız Neler Kazanacağınızı Görürsünüz (Tatil Yemekle İçmekle Değil Ortamı Bulacaksın (Kasım Amca ve oğulları"

Işın Karaca markasına yazık!

IŞIN Karaca konserinin bin 245 biletinden yalnızca 200'ü satmış. Konser iptal. Bu haksızlık. Ama haksızlığı kendi markasına kendisi yapıyor. Türkiye'nin en iyi yorumcularından oysa. Çoğu sanatçıda olmayan 'star ışığı' var ama markalaşma merdiveninde inip inip çıkıyor.
Gönül istiyor ki zirvedeki yerini alsın. Ama o ne yapıyor? Her ekstraya çıkıyor, çok fazla konser veriyor. Sahnede şarkı söylerken muhteşem, araya koyduğu konuşmalar sanki yapmacık. Son albümü ona yakışmıyor. Markasını yönetmiyor.
Işın Karaca bir anlık popçu değil ki o konser senin bu konser benim, niye telaş ediyor? Sennett der ki, "Star sisteminde az sayıda konserle çok sayıdaki konserden daha çok kazanabilirsin". Sezen Aksu yıllarca bu taktiği uyguladı. Ama o da son günlerde olduğu gibi her bulduğu sahneye fırlarsa kötü.

Digiturk Türkiye'nin en büyük stadyumu

'TÜRKİYE' nin En Büyük Stadyumu' Digiturk'e en yakışan slogan. Umarım her futbol sezonuyla yeni bir slogan seçmeye de son verip, bu 'concept'e yatırım yaparlar. Bu sloganın içini dolduracak çalışmalara yoğunlaşırlar. Çünkü bir kavram ne kadar doğru seçilmiş olursa olsun sağlam sütunlar üzerine oturmadıkça bir atımlık baruttan öteye gitmez.
Üstelik 'en büyük stadyum' saptaması hem tüm kulüpleri ve taraftarları hem de televizyon mantığını kapsayan bir bakış açısı içeriyor. Digiturk bu bakış açısını doğru değerlendirirse, Türkiye Futbol Federasyonu'nun (TFF) boş bıraktığı alanlara da yerleşebilir. TFF'nin gerçeklerle ilgisiz ve başarısız 'Lütfen' kampanyasının yerini de sağlam bir kampanyayla doldurabilir. Çünkü orası çok boş.

Aklımda kalan

*Alman milli takımındaki AdidasNike kavgası. Adidas takıma sponsor, Nike futbolcuya... Devlerin savaşı. İşler karışık. Biz sponsorluğu yeni keşfettik ama bu tür olaylara şimdiden hazırlanmak gerek.
*Başbakan'ın 7 yıldızlı tatili. İlk günlerde gecekondu iftar sofralarına konuk olurdu. Onu iktidara taşıyan da gösterişli iftar masalarına oturan liderlerle arasındaki bu farktı. Şimdi 7 yıldızlı tatil yapıyor.
Artık siyasette olmayan pekçok politikacının gidişinde gösterişin rolünü hatırlatalım. Gecekondularda koşullar değişmediği halde, sizde koşullar değişiyorsa seçmen bunu atlar mı?
*Mehmet Y. Yılmaz' ın "Atatürk'ün korunmaya ihtiyacı yok" demesi. Elbette yazarlara ve kitaplara dava açmak kitap yakmak kadar çağdışı.
Ama bu ülkede bikinili diye yobazların saldırısına uğranıyorsa artık Atatürk'ün korunmaya ihtiyacı vardır. Bu umursamazlıktan vazgeçmek gerekir.
Kısacası, bu hafta aklımda kalan çok.

(Sabah Gazetesi 20.08.2006)