Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

AKP'ye fındık, fıstık muamelesi mi?

Ali Taran-Cem Uzan konusunda ilk akademik makaleyi yazmış biri olarak (akademisyenleri bu konuda yazmaya çağıran Tuna Kiremitçi'ye not) Taran-AKP ilişkisini izliyorum. AKP'nin 2007 seçimleri için Taran'dan mucize beklediği söylenemez. İktidarının 5. yılına girmiş bir parti ana muhalefete fark atıyorsa zaten bu bir mucizedir.
Taran'ın AKP'ye 10 yıllık strateji önerisi önemli. Hedef bir sonraki genel seçim. Hakkını teslim etmek lazım. Parlak reklamcı para kazanma güdüsü epey gelişkin bir tüccar. AKP'ye daha büyük bir hedef göstermezse o kadar büyük bir bütçeyi haklı gösteremeyeceğini de biliyor. Ve AKP'ye diyor ki, "Cem Uzan kampanyasında olduğu gibi eksiklerinizin üstünü örtmeye gereksiniminiz var."
AKP karmaşık yapılı bir parti, Genç Parti bir ürün. Ali Taran'ın neredeyse kulaklarından çıkacak egosunun Erol Olçak'ın deneyimlerine gereksinimi olacağı açık. Aksi halde önerdiği "kazan kazan" stratejisinin bir ayağı eksik kalabilir. İki şişkin ego arasında Olçak'ın işi zor.
Taran-AKP anlaşabilir. Yeter ki Taran'la bağlantıyı kuran Cüneyt Zapsu AKP ile fındık, fıstık arasındaki farkı biliyor olsun.
"Yerseniz" sloganlı fındık reklamı Taran'ın. Zapzu'nun fındıkla ilişkisi de malumunuz.
Taran ilk "MHP'yi takmayın, CHP'yi takın" demiş. Taran'ın illüzyonu da burada, herkesin bildiğini ilk kez keşfediyormuş gibi sunmakta. O önerebilir de, AKP'lilerin yüzünde "hadi yaa" diye alaysı bir gülümseme belirmiş midir? Yoksa AKP'de Erdoğan dışında siyaset bilen yok mu gerçekten?

Markaların medya planlaması

Geçen hafta Kurtlar Vadisi'ne reklam veren, sponsor olan markaların ortamla etkileşimine değindim. Daha sonra Murathan Mungan web sitesinde bu diziye reklam verenleri protestoya çağırdı. Mungan'ın gördüğünü reklam ajansları, medya planlama şirketleri görmüyor mu? Elbette görüyorlar (umudum bu).
Peki neden en çok izlenmenin her zaman doğru strateji olmayacağını reklamverene anlatmıyorlar? Amaç reklamveren için "en iyi yolu" bulmak değil mi?
Medya planlaması mesaj iletiminin en çok izlenen değil, "en iyi" yolunu bulmaktır. Varsayılan hedef kitlenin bir havuzda toplandığını kabul etmek yerine daha yorucu bir çalışma ister. Getirisi yüksek medya planı hedeflemesi, performansa yönelik değerlendirmeler ister. Hedef kitleyi markaya göre tanımlamak, ayrıntılı sosyoekonomik analiz yapmak, verilerle marka karşılaştırmasında azami yararı aramak, sürekli reklam zerk etmek yerine "kaçış" ve "nabız" stratejisini bilmek ve bunu gerçekleştirme yetkinliği gerekir. Fiyatlandırma ve denge politikalarına sıkışmadan en iyi yolu bulma çabası da analitik bir düşünce ve çalışma biçimi ister.
Medya planlama şirketlerini atalete sürükleyen şablonların dışına çıkmak şart. Bu da ajansmedya planlama şirketi arasında yoğun işbirliğidir. Yoksa reklamverenler markalarına olası zararı görmek için bir şairin web sitesine girmek zorunda kalır.

Ayna ayna söyle bana!

Mağazalardaki ince gösteren aynalarla ilgili yazmayı düşünürken haber Londra'dan geldi. Marks&Spencer bu aynalar nedeniyle şikayet edildi. Avrupa Parlamentosu'nun bu tür aynaları yeni Tüketiciyi Koruma Kuralları çerçevesinde yasaklayacağı, bu nedenle de kaldırılması gerektiği M&S yönetimine iletilmiş.
Henüz yasal yaptırım yok ama daha önemli yaptırımlar var: Tüketicilerin tepkisi ve işin etik boyutu.
Kaçımız normal koşullarda almayacağı bir giysiyi aynadaki silüetimize hayran kalarak almadık? Eve gelince bunu neden aldım diye düşünmedik? Bunu bize mağazaların pazarlama hilesi olarak kullandığı aynalar yaptırıyor. O aynaların karşısında insanın "ayna ayna söyle bana benden incesi var mı dünyada?" diye sorası geliyor.
Tüketici derneklerinin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın dikkatine: Ya sihirli ayna kullanılması önlenmeli ya da sihirli ayna kullanan mağazalar bunu aynanın üzerine yazmalı. Yoksa mağazada mutlu, evde çöküntülü kadınlar potansiyel tehlike. Kendimden biliyorum!

Aşk vakit kaybıdır!

Kuyumcuları sevindirerek insanı sevgisinden, sevgilisinden soğutan bir Sevgililer Günü daha geçti.
Medya Takip Merkezi'ne göre bu konuda 276 köşe yazısı yazılmış, bu da 277 olacak. Erdoğan Aktaş tam da Sevgililer Günü'nde "aşk yoktur" yazdı. Bir dostum çapkınlıklarına kılıf bulmanın keyfiyle bu yazıyı okuyup okumadığımı sordu. "Aşk yoktur" diyen Aktaş, Aşık Olan Terk Eder kitabının yazarı. İnandırıcı değil yani. Dostumun yazıyı beğenmesi ise kendi aşksızlığından olsa gerek. Oysa aşk vardır. Bir insanın içinde büyüyen bataklık gibi olsa da... Kendi içinde insanı boğuyor olsa da...
Aşk vardır ama ne yazık ki tam bir vakit kaybıdır! Bunu aşk acısı çekmiş ve o acıdan sıyrılmış olanlar bilir. Geriye bakarlar. Aşık oldukları insan için harcadıkları zamana, enerjiye, emeğe... Ve bilirler ki yaşanan koca bir vakit kaybıdır. Orası da aşkın bittiği yerdir.
Not: İşte size birden fazla sevgilisi olan bir arkadaşımın stratejisi: Sevgililer Günü'nde yurtdışındaydı. Nedenini sordum. Yanıt netti: "Ne yapayım, sevgili çok ama gece tek. En iyisi kazaya uğramadan uzaklaşmak." Eşiniz ya da sevgiliniz o gün iş gezisine çıkmışsa bu iyiye alamet olmayabilir, bilginize.

Karizma ne zaman çizilir?

Dizilerin karizmatik karakteri Halit Ergenç, 1993'te dans ederken çekilen fotoğrafı için "Bir fotoğrafla karizma çizilmez" demiş. Bir fotoğraf ama ne fotoğraf! Ergenç dans ediyor. Üzerinde mavi bir tayt. Saçlar uzun. Şarkı söylüyor. Hafif feminen kokan, makyajlı... Karizmayı çizici her şey var.
Karizmanın kaynağı dizilerdeki kurmaca karakterlerse karizma da kurmacadır ve kolay çizilir. Bakınız, Tamer Karadağlı. Eğer karizma tüm yaşama yayılan, alt yapısı sağlam bir karizmaysa o zaman sorun yok. Daha önce örneğini Banu Güven'le vermiştim.
Ergenç'e önerim Özcan Deniz'i izlemesi. O hâlâ Seymen Ağa ve Baran karizmasının tahtında oturuyor. Oyuncunun trajedisi ise dizi karizmasını gerçek karizma sanmasıyla başlar.

Aklımda kalan

Genelkurmay Başkanı'nın resmi - Org. Büyükanıt'ın ABD gezisinden aklımda bir devlet adamı resmi kaldı. PKK teröründen uluslararası siyasete, ABD, Irak, İran'la ilişkilere kadar analizleriyle bir devlet adamı. Hem de zihnimdeki resmi güçlendiren sivil kıyafetiyle.
Kuaförden korsan insert - Geçen pazar gazetemin içinden kuaför ilanı çıktı. Baktım bizim sokaktaki minik kuaför. Astarı yüzünden pahalı reklam bu olsa gerek derken aslı öyle değilmiş. Meğer bizim kuaför erkenden çevredeki bakkallara gidiyor ve elindeki ilanları gazetelerin arasına koyuyormuş. Duruma şaştım kaldım; düşük maliyet, iyi buluş, korsan insert!
Ulusoy'un ağır gribi - AZ Alkmaar maçını izlemeye gideceğini söyledi. Gidemedi. Ağızdan çıkan sözün yaratacağı olası krizlere çare düşünmeden iletişim stratejisi olabilirmiş demek. İyi ki "ağır grip" durumu var da iletişim stratejisi kriz stratejisi olarak hayata geçtiğinde işe yarıyor. Bize de geçmiş olsun demek düşüyor. Ama grip için değil.

(Sabah Gazetesi 18.02.2007)